Nasıl anlatmalı yaşadığım heyecanı bilemiyorum.
Sabah uyanıyorum, çocukları arabaya atıyorum okula yetiştirmek için, her zaman gittiğim yoldan ana yola çıkmaya çalışıyorum. Tam anayolla birleşeceğim yere geliyorum ki yolu kapatmışlar.
Derin bir nefes alıyorum. Arabayı eğer alan varsa döndürüyorum; yoksa (ki çoğunlukla olmuyor) geri geri tüm sokağı geçiyorum. Başladığım yere döndüğümde zihnimde başka bir anayola çıkan sokak düşünüyorum. Zamanında oturduğum muhit yapılırken kafamız karışmasın diye alternatif 5 ayrı yol yapmamışlar. Toplasan 2 bilemedin 3 yol var.
Sabah trafiğinde kuyruk oluşmadan kaçmak için alternatif diğer yolu deniyorum. Bu sefer çok şanslıyım çünkü yolun sonuna gelmeden, ortasında yolun kapalı olduğunu fark ediyorum. Boynum bükük, sabrım taşmış bir şekilde diğer yola giriyorum ki girilmiyor, çünkü 10.000 hane aynı anda tek yoldan anayola çıkmaya çalıştığından çıkılamıyor maalesef.
Bu gene işin en keyifli yanı. Çünkü sabah sizin için iyi bir zihin jimnastiği oluyor. Beyininiz çalışmaya başlıyor. Sabah ki tıkalı o yollar karşısında oluşturduğun pozitif stres metabolizmanızı hızlandırıyor, güne daha canlı başlar hale geliyorsunuz.
Ama en beni cezbeden akşamları oluyor.
İşten çıkmışsın, çocukları almışsın, hava kararmış. Acaba sabah çıktığım yerden girebilir miyim mahalleye telaşı başlıyor insanda. Kalbin pır pır atıyor. Hadi aynı yoldan girdin diyelim; acaba o yolda sabah olmayan çukurlar oluşturdular mı ve sen karanlıkta bunu fark etmeyip acaba arabanın altını vurarak 100 puan alacak mısın yoksa son anda fark edip puanı kaçıracak mısın?
Özellikle akşamları insan kendini vahşi hayvanlarla dolu bir ormanda gibi hissediyor. Allah’a şükür eğer bir gün öyle bir yere düşersek hayatta kalabilelim diye tramvay yapan firma hiçbir tabela, ışık, uyarıcı filan koymadığından bizler tüm dikkatimiz karanlık yolda çukur mu var, yol yok mu gibi tehlikeleri fark edebilme yetimizi geliştiriyoruz.
Yok yaa bunlar değil asıl mevzu, sonuç olarak altımızda araba o çukur olmazsa bu çukur, o yol olmazsa bu yol kah arabanın altını yola sürterek, kah tamponu toprak yığınına bırakarak yol alabiliyoruz. Ama yaya olmak ayrı bir serüven. Çünkü kaldırım yok. Tabi biz medeni bir toplumuz kaldırım lazım değil ama karşı tarafa geçecek yol yok. Hayal et; iki tarafta apartmanlar olan bir sokak. Apartmanların önünden bir kepçe eninde çukur kazmışsın sokak boyunca. Çukurun araba geçen yanına tel çekmişsin araba çukura düşmesin diye. Eee ben evden nasıl çıkacağım? Hadi insan olmamın verdiği tüm mükemmelliği kullanıp çukuru aştım diyelim tel var yolun karşısına geçemiyorum.
Bulunduğum mahalleye bir medeniyet getirme telaşında yönetim farkındayım ve bunun için belli bir sıkıntıya katlanmam gerektiğini de biliyorum ama bir uyarı koyun, yolu aydınlatın, dikkat düşersin deyin. Hadi bunları geçtim bana yürüyebileceğim, evimden çıkabileceğim alternatif bir yol üretin. Bu mahalle emekli insanlardan oluşan bir mahalle değil ki!!!
O zaman ben tatile gidip biraz dinleneyim.