Aslında sorun 9 ay karnında taşımak değil. Yani elbet taşırsın ne var, ne yükler taşıyoruz şu hayatta. Yada şişen karnın ve anlamsız yemek istekleri de sorun değil. Ne de olsa vicdan azabı duymadan doyasıya yiyebildiğin bir dönem. Yaptığın tüm saçmalıklar hamilesin diye hoş görülüyor ve sürekli seni anlayan yada anlıyormuş gibi yapan insanlar seni destekliyor.

Sorun doğduktan sonrası.

Eline ufacık bir şey veriyorlar ve bunu yetiştir diyorlar. Zaten okuduğun tüm o yazılar, büyüklerden gördüklerin, yaşananlar, duyulanlar seni yeteri kadar gererken bir de uyumayan, gazı olan ve derdinin ne olduğunu söyleyemeyen bir varlığa bir müddet eşlik etmek zorunda kalıyorsun.

Korkutucu bakıcı hikayeleri, yok adamın biri bebeğin yanağını öpmüş bebek mikrop kapmış hastalanmış, aman Allah’ım bebek ilk beslenmeye başladığında havucu 3 dakika değil 5 dakika haşlamış annesi ve bu sebeple çocuk miyop olmuş. İşte böyle bir sürü hikaye sokuyorlar kafana ve sen elindeki o küçük şeyi koruyacağım diye saçmalıyorsun yıllarca. Mesela ben Elif’in kulağına böcek kaçacak diye korkumdan uyumuyor ona bakıyordum. 3. Günün sonunda artık uyumam gerektiğini fark ettim. Peki böceği nasıl kulaktan uzak tutacaktım? Allah’tan zeki kadınım, çocuğun kulaklarını pamuk tıkadım ve öyle uyudum. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama ya pamuk kulağından düşerse paniği ile uyandım. Pamuğu nasıl düşmeden kulağında tutacağım diye düşünürken aklıma elbette süper bir fikir daha geldi ve çocuğa bere giydirdim.

Aklım çıkıyordu biri çocuğa doktorun verdiği liste dışında bir şey yedirecek diye yada biri çocuğu öpecek diye yada çocuğun kafasına bir şey düşecek ve ölecek diye.

Elif 11 aylıktı ikinci kez hamile kaldım. 120 kiloydum, 11 aylık bebeğim ve karnımda ikinci bir cenin vardı. Belim ağrıyordu, başım ağrıyordu, ben Elif’i uyuturken Murat televizyon seyredebiliyordu, işe gitmem, işleri büyütmem ve en önemlisi Elif’i süper bir birey olarak yetiştirmem gerekiyordu.

Ahmet doğdu.

Ahmet 2 aylıktı, tek hatırladığım Murat’a bağırıyordum. Arası yok. Sonra kendime geldiğimde pijamalarımla bir parkta oturuyordum. O gün karar verdim. Ben iyi bir anne olmak zorunda değilim, ben sadece anne olmak zorundayım.

Ondan sonra sadece anne oldum. Bazen fanila giydirmeyi unuttum, bazen geç yattılar ses çıkarmadım, bazen başlarına şapka takmadım, terlilerdi üstlerini değiştirmedim.

Sonra fark ettim ki ben ne dersem diyeyim dinlemiyorlar ama ben ne yaparsam onu taklit ediyorlar.

Anne olmakla ilgili ilk zorlandığım şey “iyi anne” olmayı bırakmam, ikinci zorlandığım şey iyi bireyler yetiştirmem gerekiyorsa önce benim “iyi” olmam gerektiği idi. Bir müddet arabada küfür edemedim; çok yorgunum bugün de dişlerimi fırçalamadan yatayım diyemedim, abur cubur yiyemedim. Sonra bu da çok saçma gelmeye başladı. İşte o zaman üçüncü zorlandığım şeyi yaptım çocuklarım için “ben olmayı öğrendim”

Şimdi bana anne olmanın nesi zor deseniz, ne uykusuzluk, ne yorgunluk ne de maddi onca süreç; tek zor olan KENDİN OLABİLMEK. Çünkü ben KENDİ OLABİLEN çocuklar yetiştirmek istiyorum.

E o zaman anneler günüm kutlu olsun