Bu sene sahurda Allah biliyor ya hiç dini sohbetler istemiyor canım. O yüzden bir yandan sağlıklı sahur yemeğimi yerken, bir yandan da film filan bulmaya çalışıyorum.

Geçen akşam işte böyle zapinglerken Orhan Gencebay-Gülşen Bubikoğlu ikilisinin unutulmaz filmi “Leyle ile Mecnun”a rastladım.

Bunlar daha çok küçükken bir derviş geliyor ve onların sevgisinin saf sevgi olduğunu söylüyor. Onlar adına bir hurma ağacı dikiyor. “Sevginiz büyüdükçe bu ağaç da büyüyecek, yeşerecek” diyor.

Onlar büyüyor, ağaç büyüyor. Hatta kızın kötü babası ağacı kestiriyor ama onların sevgisi çok büyük olduğu için ağaç yeniden diriliyor.

Düşünüyorum da, biz neden böyle büyük aşklar yaşayamıyoruz? Neden bizi bu kadar tamamlayacak birileri yok? İlk aylar herkes Leyla İle Mecnun’ken, neden zaman ilerledikçe Ayşe ile Ahmet oluyorlar? Neden ilişkiler sıradanlaşıyor, aşk, heyecan ve hatta sevgi ölüyor?

Madem gerçek hayatta bu tarz ilişkiler yok, neden bize hep bu masalları anlatıp, boş yere hayal kurmamızı sağlıyorlar? 5 yaşından beri beyaz atlı prensi bekleyip, 30 yaşınıza geldiğinizde böyle birinin olmadığını kabul etmek kolay mı sanıyorsunuz?

Ya da

Aslında bunların hepsi vardır.

Sadece ilişki başladığında hurma ağacı ekmiyoruzdur. Ağacı ekmediğimiz için doğal olarak sevgiye güç verecek kaynak kalmıyor.

Evet evet, beyaz atlı prens yalan değil. Sorun ağaç ekmiyor olmamız.

Bilgen,şapşalprenses