Ben bu insanları anlamıyorum. Ne zaman televizyonu açsam iftarda su için, az yiyin, sahurda da az yiyin, çatlamayın, patlamayın vs vs vs.Halbu ki şu hayatta kendini tutmadan yemek yeme hakkın olduğu, kimsenin seni çooooooooooooook yediğin için kınamadığı hatta kınamayı...
Hep istiyorum ki, mevsim değişikliklerinde yazlık kışlık dolap yenilemesi yaptığımda, geçen yazdan aldığım pantolonu denediğimde bol gelsin. Hatta elimde kocaman bir çikolatalı dondurma olsun ve ben kendi kendime diyeyim ki, “Allah Allah o kadar da yiyorum nasıl da zayıflamışım”Hatta...
Güneş kıpır kıpır. Rüzgar ılık. Vücut yorgun. İşte bahar geldi. Bir hamak, güzel bir kitap, başın gölgede, vücudun güneşte, tatlı tatlı sallanırken keyif yapma zamanı geldi. Artık gerinme, üstümüzdeki ölü toprağını silkeleme, yaz...
Erkek adam dediğin, diye başlayan cümleler vardır hani. Ağlamaz, küpe takmaz, gülmez, oynamaz diye uzar gider. Tabi bu kadar ruhsuz olmalarını istemiyoruz ama erkek adam dediğinde erkekliğini bilsin be kardeşim. Günümüz erkeklerine bakıyorum da cidden aramızda bir fark...
Ahmet’in elini sımsıkı tuttum. Yollar kar buz ve benim geçmişim ise kaygan zeminde düşme rekoru ile dolu olunca nasıl itina ediyorum yavrumun yanında düşmeyeyim diye. Şu yan sokaktaki berbere gideceğiz, oğluşumun saçlarını kestirmek için. Yolu yarıladığımda, ördek...
Doğum günüm geliyor. Çaktırmıyorum ama garip bir ızdırap içindeyim. Sanki daha yaşayamadığım çok şey varken yaşımın ilerliyor olmasına endişeleniyor gibiyim. Mesela daha 25 yaşında yapılması gereken birçok şeyi yapamamıştım ki ben de nerden çıktı bu otuzlu...